“Hamd olsun ki; içimizde Menderesler, Zorlular, Polatkanlar var. Bayarlar var. Aynı inanç, kararlılık, azim bizde var”
(DP Basın Merkezi – 17 Eylül 2022) Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Demokrasi Şehitlerimiz Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamlarının yıldönümü dolayısıyla düzenlenen anma töreninde bir konuşma yaptı.
Genel Başkan Uysal, Demokrasi Şehitlerimiz; Başbakanımız Adnan Menderes ve onun Bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idam edilişlerinin 61. Yıldönümü dolayısıyla İstanbul Topkapı’da bulunan Anıtmezarda düzenlenen törene katılarak yaptığı konuşmada “61 yıl evvel 16 Eylül’de iki bakanımızı, 17 Eylül’de ise başbakanımızı şehit eden zalim bir iradeyi bir kez daha telin ediyoruz” dedi.
Uysal şöyle konuştu:
“Şehitlerimizi, demokrasi mücadelesi sırasında şehadete eren üç abide ismi anmak için bir araya geldik. Ne mücadeleler gördü bu memleket. Ne şehitler verdik. Her biri mücadelesinde cevval, her biri şevval!
15 Mayıs 1919 sabahı Konak Meydanı Kordonboyu'nda Yunan gemileri Patris ve Atronitos’tan Pasaport'a yanaşan ve İzmir Metropoliti Hrisostomos tarafından takdis edilen Yunan Efzon Alayına, Themistokles gemisi ile karaya çıkan 5. Piyade Alayına bağlı Yunan askerlerine "Olmaz, olamaz, böyle ellerini sallaya sallaya giremezler" diye itiraz eden ve ilk kurşunu atan, işgalcilerin süngü darbeleri ile 31 yaşında şehadete eren Hasan Tahsin mesela. Ya da 23 Aralık 1930 günü gerici bir ayaklanmaya müdahale ettiği için öldürülen, hainlerin öldürmekle hırslarını doyuramayıp affedin başını keserek bir sopaya takıp sergiledikleri Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay.
Peki, Milli Mücadeleden sonra vatanın bekası için terör örgütlerine karşı kahramanca mücadele ederken şehadete ermiş binlerce Mehmetçik? Ya Cumhuriyet değerleri için vatanın her sathında görevini ifa ederken haince öldürülen şehitlerimiz!
Mesela 31 Mart 2015 günü teröristler tarafından görevini ifa ettiği adliye binasında rehin alınıp şehit edilen Savcı Selim Kiraz. Ya da 10 Kasım 2016 yılında Mardin'de PKK'lı teröristler tarafından düzenlenen saldırıda şehit olan Şehit Kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk.
Batman'ın Kozluk ilçesinde 9 Haziran 2017'de karne dağıttıktan sonra evine gittiği sırada hain terör örgütü PKK saldırısında hayatını kaybeden Aybüke Yalçın.
Ne şehitler gördü bu vatan. Bu vatanın, bu milletin kurtuluşu ve devletin kuruluşu uğruna isimli isimsiz ne canlar şehadete erdi. Adını sayamadığımız on binlerce şehit; her birinin derdi millet, her birinin derdi memleket!
İşte bugün de “derdi millet”, “derdi memleket” olan üç şehidimizin, işgalden kurtulan bu vatanın kurtuluşuna yarenlik etmiş, kuruluşuna eşlik etmiş ve nihayetinde milletimizin istikbali için büyük bir sorumluluk üstlenerek mücadelesini devam ettirmiş üç koca yiğidin şehit edilişinin yıl dönümünü idrak ediyoruz.
61 yıl evvel 16 Eylül’de iki bakanımızı, 17 Eylül’de ise başbakanımızı şehit eden zalim bir iradeyi bir kez daha telin ediyoruz.
Bir düşü gönderdiler idam sehpasına aslında. Bir tahayyülü. Türkiye adına kurulmuş büyük bir hayali çıkardılar sehpaya. Bir ülkenin kalkınma gayretlerini, bir milletin kurucu değerlerine, hedeflerine ulaşma gailesini, bir asırlık bir mücadeleyi nihayete erdirme azmini, demokrasiyi, adaleti çıkardılar sehpaya.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’dan Anadolu’ya satıh satıh taşıdığı cesareti, nakış nakış işlediği azmi, ilmek ilmek ördüğü kararlılığı çıkardılar sehpaya ve neticesinde medeniyet yarışında “ben de varım” demiş bir milletin, aziz Türk Milleti’nin bu yarıştaki varlığını...
Üç yiğidi gönderdiler darağacına. Üç yiğidi aldılar bizden ve ekmeğimize kan doğradılar, aşımızı yere çaldılar. Zira demokrasi ekmeğimiz aşımızdı.
Dertleri dünyayı başımıza yıkmaktı, yıktılar dünyayı başımıza. Öyle bir hınç, öyle bir öfke ki, yetmedi yargılamak. Kurmaca bir mahkemede sahte delillerle karalamak...
Yetmedi Yassıada’da ettikleri zulüm, yetmedi iftiralar. Sahte delillerle itibarlarını silmeye yeltendiler, yetmedi. Bedenleri dert oldu. Yetmedi hürriyetlerini tahdit etmek. Yetmedi günler, aylar boyu tahkir etmek. Varlıkları bir parmaklığın arkasında olsa da dert oldu o hainlere.
Gözlerini kararttılar ülkeyi karanlığa mahkum etmeden önce. Ağızlarından salyalarla taşan öfkelerini doyurmak için kırdılar kalemleri. Kırılacağını umarak bu inancın gayretini...
16 Eylül; bakan sıfatına haiz iki demokrasi sevdalısı. Biliyorlar elbette; biliyorlar. İlk infazlar! Öyle büyük bir öfke ki, Menderes’in millete, millete hizmeti vazife tayin etmiş, ömrünü bu yolda vakfetmiş olanlara duyduğu hasbi duyguyu, minneti ve sevgiyi bildiklerinden cezasını katmerlemek, iki yareninin, iki davadaşının idamlarına tanık olup ıstırap duymasını istediklerinden... Daha da acısı, yargılamalar boyunca gösterdikleri ekbair tavır, zalimlik de sırf bundan.
Milletin teveccühüne mazhar olmuş, milletin demokrasi ile, adalet ile, kalkınma ile buluşmasına liderlik etmiş Adnan Menderes’i yokluğunda milletin başına ne geleceğini düşünüp, bu zalimlerle muhatap olacağını bilip ıstırap duymasını sağlamak. Öyle bir düşmanlık; Milletin idarede hakim kılan cumhuriyet rejiminin aslına rücu etmesine vesile olduğu, demokrasiyi işler kıldığı, bir zümrenin, bir hakim sınıfın iktidarını kırdığı için...
İnsanlar yaptıkları için değil yapmadıkları için pişmanlık duyarlar. “Keşke”ler hep yapmadıklarımız içindir. Milletimizin en büyük “keşke”sidir eminim, bir eşkıya hareketinin tertibi ile 3 yiğidin idamına engel olamamış olmak. O üç yiğidin tek bir mücadelesi olduğunu, kendileri için gayret ettiklerini o an ve zaman idrak edememiş olmak. Demokrasinin mahiyetini o an ve zaman türlü maniplasyonlara kurban etmiş olmak. Demokrasinin kalkınma için nasıl bir öneme sahip olduğunu, demokrasinin doğduğu topraklarda kim varsa doyduğunu, adaletin sesinin duyulduğunu...
Anladık, anlaşıldı... Üç yiğit sehpaya çıkarken “yine de milletim” dediği an, belki geç ama görüyoruz ki bugün kıymeti nakşoldu belleklere.
Nitekim henüz o eşkıya hareketinin işlediği cinayetlerden 5 yıl sonra Adalet Partisi şahsında verdi milletimiz gereken cevabı. Nedametti, milletimiz demokrasinin kıymetini bildiğini gösterdi. Belki helallik istedi Türk Milleti, bir hain sürüsünün iktidarına maruz kaldığı her bir gün için dönüp Hürriyetçi Demokratlara “kıymetinizi, demokrasinin kıymetini bilemedik” dedi.
Eminim aziz milletimiz için son nefesinde de dua eden Menderes hakkını helal etti. Kendisini sevdalısı olduğu milletinden uzak kılanlara hitaben söylediği şu son sözleri de aslında bunun kanıtıdır;
“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız içün sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek içün ortada hiç bir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki milletce kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine de 1950 de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacak idiniz. Ama şimdi milletle el ele virerek Adnan Menderes'in ölümü ebediyete kadar sizi ta'kib idecek ve bir gün sizi silüp süpürecekdir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”
Allah gani gani rahmet etsin. Biliyoruz sadece merhameti değil bizlerle olan. Bıraktığı baki bir fikir var bizlere. Bıraktığı bir mücadele azmi. Bıraktığı bir miras var bizlere; vakar var. Son nefesini verecekken bile Millete duyduğu aşkla “aman” dilemek yerine “aman milletim huzur bulsun” diyecek inanç var. Ve hamd olsun içimizde Menderesler, Zorlular, Polatkanlar var. Bayarlar var. Aynı inanç, kararlılık, azim bizde var.
Onların bıraktığı bayrağı, her bir zerresi bir şehidin kanı ile boyanmış bu vatanı mukaddes bilmiş bizler için bir “vatan ve millet” meselesi olan bu kutlu davayı, yıllar boyunca Anadolu’nun ücra köşelerine demokrat misyonun abide şahsiyetleri, liderleri, hizmetkarları hep taşımıştır.
Bugün de ülkemizin içine düştüğü, doğru ile yanlışın yer değiştirdiği mühtedi demokratların, demokrasiyi bir konjonktürel program olarak görenlerin ülkeye kendi varlıklarını kaçınılmaz bir kadere dönüştürmek için elimizde kalmış sınırlı demokratik imkanlarla da olsa meşruiyetten ayrılmadan yine millet diyeceğiz, yine hürriyet diyeceğiz, yine adalet diyeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle bugün burada andığımız Şehit Başbakanımız Adnan Menderes, onun bakanları Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve onlarca isimsiz kahramanı, bu acıyı ortak bir acı olarak yaşamış büyüklerimizi, Kurucu Genel Başkanımız Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ı, büyük liderimiz Süleyman Demirel’i, o bayrağı kendisinden sonra taşıyan Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı ve bugün bulunduğumuz bu alanda meftun bulunan şehit Başbakanımızın eşi Berrin Menderes’i, onu kıymetli evlatları Aydın Menderes’i ve bulunduğumuz bu mekanda yatan tüm geçmişlerimizi, tüm şehitlerimizi de bu vesileyle rahmetle yad etmek istiyorum.”